Hasan Dede

 

Anadolu fiziksel konumu sebebiyle kültürel açıdan zengin bir yapıya sahiptir. Yüzyıllar boyunca çeşitli halk ve kültürlerin yaşayıp kaynaştığı Anadolu toprakları bir çok dinin gelişimine ve yayılışına mekân olmuştur. Bir zamanlar Ana Tanrıçanın yaşadığı topraklarda zamanla Meryemler ve Azizler, sonraları ise Evliyalar, Pirler, Erenler yaşamıştır. Bunlar arasında önemli bir yeri olan Hasan Dede ve Hasan Dede Türbesi Kırıkkale iline bağlı, aynı adla anılan kasabada bulunmaktadır. Kasaba önceleri  “Süleymanlı”, “Çukurcak” ve “İkikol” adlarını almış sonunda bu topraklarda yaşayıp bölgenin gelişmesinde önemli katkıları olan ve halkça büyük bir saygı gören Hasan Dede’ nin adını almıştır

Hasan Dede Horasan diyarı Karaman ilinden Anadolu’ ya gelmiştir. Babası 31. Babadan Hz. Peygamber (sav) evlatlarından ve Karaman Ustucalı dergahının piri Şeyh Yakup Fakih’ dir. Soy olarak aslı Muhammed nesli Ali soyundan 9. İmam Muhammet Taki’ye dayandırılır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra  Orta Asya dan Horasan yoluyla Anadolu’ya göç hız kazanmıştır. Özellikle ulu kişilerin arkasından Anadolu’ya gelen Türk boyları, erenlerin barışçı ve hoşgörülü yaklaşımları sayesinde Anadolu’nun Türkleşmesi daha kolay ve hızlı olmuştur. Bu erenlerin biri de Hasan Dede’dir. Hasan Dede sekiz nefer derviş ile Anadolu’ya gelir. 1515 yılının ilkbaharında Suluca Karahöyük’e (Hacı Bektaş’a) gelir. Bir efsaneye göre; Hacı Bektaş’ın bırakmış olduğu Peygamber emanetlerinin Akpınar’ dan kızıl elma aktığı zaman gelecek kişiye verileceği üzerinedir (Bkz. BİRDOĞAN, 1992: 44-45). O zamanın Postnişini Balım Sultan tarafından emanet olan Peygamberin tahta kılıcı Hasan Dede’ ye verilir ve bundan sonra nasibinin Anavarza (Adana dan sonra Çukurova’nın doğu tarafından Kadirliye dayanan bölge) da olduğu söylenir. Bir süre burada yaşayan Hasan Dede Padişah Kanuni Sultan Süleyman’ın ordu kumandanı olarak 1. Viyana Kuşatmasına katılır

    Hasan Dede’ nin şu an ki yerleşim bölgesine gelmesi m.1579 dur. Hasan Dede bu bölgeye sekiz dervişi ile beraber gelmiştir. Bu dervişlerin adları şöyledir. İshak (iki oğluyla gelmiştir. Bunların adları Süleyman ve Mustafa' dır.), Ramazan, İsrafil, Emirze, Mahmut, Havahindi, İskender ve Işık. Köy, ilk başlardan beri tümü ile Alevi iken sonradan Mahmut' un soyundan gelenlerin Sünnileştiği söylenmektedir. Dönemin Padişahı tarafından verilen beratla bu bölgeye yerleşmesi ve topraklarından vergi alınmaması sağlanmıştır. Nejat Birdoğan Hasan Dede Kasabası hakkında yazmış olduğu eserinde bu beratın bu günkü dile aktarımını şöyle yapmaktadır:

“Yakup Fakih’in oğlu Şeyh Hasan Fakih”

Adı geçen Şeyh Hasan Fakih, sekiz dervişi ile Karaman’dan gelip Ankara yolu üzerindeki Teke Salan adındaki bölgenin yanındaki İki Kol adlı terkedilmiş, viran yerde “alişan beratı” ile iki çiftlik büyüklüğündeki arazi ve bu yol ise ıssız bir yol olduğundan üzerinde zaviye yapıp gelen gidene hizmet etmiştir. Durum, yüce makamlara sunulup kendisinden vergi alınmaması ve kurduğu zaviyeye hizmet etmesi buyruldu. Yeni Hakani Defterlerine bu biçimde yazılmıştır. Eski Defter’de ise 9 nefer kayıtlıdır.” (BİRDOĞAN,1992: 32)

   Bu bölgeye yerleşen Hasan Dede bağcılık ve bahçecilikle uğraşmış, özellikle yetiştirmiş olduğu karpuzların büyüklüğü nedeniyle ün salmıştır. Hatta bu nedenle bölgeye “Karpuzu Büyük Hasan Dede” bile denmektedir.

Türk Halk Edebiyatında da önemli bir yeri olan Aşık Hasan Dede’ nin   hece ölçüsü ve aruz ölçüsü ile yazılmış şiirleri, deyişleri ve cönkleri bulunur. Görmüş olduğu eğitim neticesinde Arapça ve Farsça bilen Hasan Dedenin Bektaşi şairleri arasında  saygınlığı yüksektir. En ünlü deyişleri “Budin Türküsü”, “Tameşvar Türküsü” ve “Eşrefoğlu al haberi” sayıla bilir.


 

Hasan Dede Türbesi

Hasan Dede Camisi’nin batı duvarı bitişiğinde yan yana duran iki türbedir. Bu türbelerin camiye bitişik ve büyük olanında Şeyh Hasan Dede diğerinde ise evlatları Mustafa, Halil İbrahim ve Ümmühan’ın sandukaları bulunur. Kesme taş duvarlı ve sekiz köşe duvar üzerine oturtulmuş kubbeden oluşur. Camiinin hemen önünde yeşillikler içinde bir şadırvan bulunmaktadır. Güllerle süslenmiş bahçenin içinde ise Hasan Dede torunlarının mezarları bulunmaktadır. Türbenin girişinde bulunan onarım yazıtı Hicrî 1312(1894) tarihlidir. Hasan Dede Camii Kanuni Süleyman zamanında Mimar Sinan’a Hasan Dede tarafından yaptırılmıştır

Caminin kasabaya bakan giriş kapısının yanında duvarda Hacerü’l- esved’in parçasıdır denilerek el sürülen ve öpülen Mekke taşı bulunur. 15x25 santim boyutunda olan bu taş rengi ve parlaklığıyla diğer taşlardan ayırt edilir. Ayrıca bir Alman mühendis tarafından pirinç çerçeve içine de alınmıştır. Bu taşın gelişine dair çeşitli efsaneler vardır. Bunlardan en yaygın versiyonu şöyledir:

Hasan Dede Kasabasının eşraflarından Ömer Ağa Hacca gitmeden önce Hasan Dedeye uğrar. Hasan Dede evinde inşaat olduğu için Hacca gidemeyeceğini söyler ancak Mekke Şerifine verilmek üzere bir çıkın verir. Ömer Ağa yolda iken Hasan Dedenin vermiş olduğu çıkını merak eder ve içine bakar. Çıkını açtığında iki karpuz çekirdeği ve bir kömür parçası görür. Bunun üzerine Mekke’ye ulaştığında çıkını Mekke Şerifine vermeyi istemez. Ancak Hac borçlarını yerine getirdikten sonra dönüş hazırlığına giriştiği vakit Mekke Şerifi dellel çıkartarak Rum diyarından bir emanetinin olduğunu söyletir. Bunun üzerine Ömer Ağa Mekke Şerifinin huzuruna çıkar ve çıkını açar. Yere dökülen karpuz çekirdekleri birer büyük karpuza, kömür parçası ise kara koyuna dönüşür. Bunun üzerine Mekke Şerifi de Hasan Dede’ye verilmek üzere bir emanet verir. Dönüş yolunda çıkını merak eden Ömer Ağa çıkını açtığında çıkın içinde bulunan taş güvercin olur ve camii inşaatında bir türlü taş tutmayan bir oyuğa gelerek yerleşir ve tekrar taş kesilir.

Güler Özden GÖKBULUT


 

şiirler

Seni seven aşıkların
Gözü yaşı dinmez imiş
Seni maksut edinenler
Dünya, ahret anmaz imiş

Gönlün sana verenlerin
Eli sana erenlerin
Gözü seni görenlerin
Davranları dönmez imiş.

Ölmez imiş aşık canı
Hiç çürümez imiş teni
Aşk her kimi kıldı fani
Ana zeval vermez imiş.

Aşkına düşen canların
Yoluna baş verenlerin
Aşka bülbül olanların
Kimse dilin bilmez imiş.

Aşkın ile bilişenler
Senin ile buluşanlar.
Sen Maşuka erişenler
Ezel edeb olmaz imiş.

“EŞREFOĞLU RUMİ” senin
Yansın aşk uğruna canın
Aşk uğruna yanmayanın
Kalbi safi olmaz imiş.



 


Bizdedir

Eşrefoğlu al haberi,
Bahçe bizim gül bizdedir.
Bizde Mevlanın kuluyuz,
Yetmiş iki dil bizdedir..

Erlikmidir eri yormak,
Irak yoldan haber sormak.
Cennetdeki ol dört ırmak,
Coşkun akan sel bizdedir..

Adem vardır cismi semiz,
Aptest alır olmaz temiz,
Halkı dahl-eylemek nemiz.
Bircümle vebal bizdedir.

Arı vardır uçup gezer,
Teni tenden seçip gezer.
Canan bizden kaçıp gezer.
Arı biziz bal bizdedir..

Kimi sofu kimi hacı
Cümlemiz hakka duacı
Resulü Ekremin tacı
Aba, hırka, şal bizdedir..

Biz erenler gerçeğiyiz.
Has bahçenin çiçeğiz.
Hacı Bektaş köçeğiyiz
Eden, Erkan, yol bizdedir.

Kuldur Hasan Dedem kuldur.
Manayı söyleyen dildir
Elif hakka doğru yoldur
Cim arasan dal bizdedir..

 


Gönlüme

Acep neden benim zarı figanım
Gül yüzlü cananım düştü gönlüme
Leylü nehar sevdasında gezdiğim
Derdimin tabibi düştü gönlüme

Dosttan cüda düştüm nic olur halim
Acep vis’aline erermi elim
Lalürenk kırmızı konca misalim
Sümbülü, reyhanım düştü gönlüme.

Aşıka naz eden bakışın nazlım
Gülüstana girmiş bülbül avazlım
Mestane bakışlım o ela gözlüm
Kaşları kemanım düştü gönlüme.

“HASAN DEDEM” her an doğup dolunan
Cemalin görünce aklımı alan
Her sabah her seher çıkıp salınan
Selvi hürümanım düştü gönlüme..

 


Efendim

Böyle adet olmuş bu yol ezelden,
Har düşer domurcuk güle efendim.
Haberin var ise ilmü ezelden,
Mevladan maksudun dile efendim.

Ey gönül aldanma bu cihan fani
Önünü fikriyle, sonunu tanı
Kişinin ettiği kalırmu yani
Herkes ettiğini bulur efendim.

Bel bağlama zemanenin dostuna
At umurun mukadderin üstüne
Nereye uzatsa gelir destine
Hak nazar ederse kula efendim.

Gel imdi eyleyem sana bir takrir
Yok olamaz,
ne ise o olur takdir
İster isen eyle, bin türlü tebdir
Nasip yoksa ele, girmez efendim.

Alimler ilmine aşıklar varis
Kah arabi söyler, kahi’de faris
“HASAN DEDEM” derki imanım dürüs
vermezler rızgımı ele efendim..

 


Kaderim Benim

Bir zaman anama erlik eyledim
Bir zaman hıfzetti pederim benim
Bir zaman babama avretlik ettim
Bir zaman taşıdı Maderim benim.

Mevlam izin verdi doğdum anadan
Arif olan fehmeyleyor manadan
Vücudumuz gelip geçti fenadan
Aşkdan başka yoktur didarım benim

Piyadeyim şimdi yoktur kardeşim
Sırrım verip sır alacak sırdaşım
Her nereye gitsem, size yoldaşım
Yanımdan ayrılmaz kaderim benim.

Kimi işi işarette, kimi mihnette,
Kimi Ruşendedir, kimi zulmette,
“HASAN DEDEM” kusurum yok gayrette
Bu kadarca imiş kaderim benim..

 


Gönül

Ey sevgilim hayalinde gezerim,
Ne amel işledin dünyada gönül.
Rüzgarın muhalif esti sezerim,
Gemin baştan kara deryada gönül..

Ne bir ahbabımız nede yaran var,
Lokman gibi ne yaremi saran var,
Dert gönderip dermanını veren var,
Gitme başka yere imdada gönül.

Aşıkların işi cilvedir nazdır,
Söyle bu cevabını kamile sezdir,
Böyle ağlamanın gölmesi tezdir,
Niçin döştün ahu feryada gönül.

Bakmazmısın şu feleğin fendine,
Düşürüptür tuzağına bendine,
Kamilin kemali yeter kendine,
Ne hacet arifi işrada gönül.

Tarikden çıkarmı hiç asil dida,
Kendine malumdur kıldığım nida,
“HASAN DEDEM” derki takdiri hüda,
Ya niçin karıştın inada gönül..

 


Gelmiştir

Gönül melul olma eyleme ahı,
Aşıka ayrılık uya gelmiştir.
Dinle nasiyatım huyların şahı,
Herdem ağlayanlar güle gelmiştir..

Bir gün arzularsın konca gülleri,
Bülbül aşk elinden çeker halleri,
Eser badi seba seher yelleri,
Sevdiğim zülfünü yola gelmiştir.

Her seher vaktinde zar eder bülbül,
Gülünü metheder dilince bülbül,
Lale, menekşe, karanfil, sümbül,
Cümlesi bu hale uyagelmiştir.

Ey sevdiğim canım yoluna feda,
Affeyle günahım ey bari hüda,
“HASAN DEDM” daim eyleyip dua,
Aşk ile serini veregelmiştim.

 


Gerek

Efendim cihanda iptida kula,
Tanrı tarafından hidayet gerek.
Hidayete eren Mevlasını bula,
Hulüsu kalbile itikat gerek.

İtikatı tam eyle bulasın iman,
Hamdolsun Nebimiz hem ahir zaman,
Ahlakını düzelt tutasın daman,
Daima yedekde şeriat gerek.

Şeriat sahibi vahidi mutlak,
Hiç mahrum olurmu kimki diye hak,
Cihana aldanma sen behey ahmak,
Mümin olanlara tarikat gerek.

Marifeti olmayan naşidir naşi,
Dünyada ahretde fenadır işi,
“HASAN DEDEM” farkeyle şeş ile beşi,
Her zaman kalbine hakikat gerek.

 


Bizimdir

Hak Muhammed Ali Haydarı Kerrar
Çok şükür dest ile deman bizdedir
Onsekiz bin alem bir ulu Cebbar
Ela gözlü kaşlar, keman bizimdir.

Medet mürvet yaradan gani
Ser kurban yoluna koymuşan canı
Halillullah İsmailin Bürhanı
Arafata inen kurban bizimdir.

Arzum kaldı erenlerin merdinde
Şehitlerin Şühedanın virdinde
Ali imran dört kitabın dördünde
Destiğirim sahip zamanı bizimdir.

Ahseni takvimde yazımız yazar
Gönül seyahatta cihanı gezer
Beni Mecnun etti bir hüsnü güzel
Ona mürüvvetle aman bizimdir

Gönül arzeyliyor Didari dari
Kerbela bekçisi gül yüzlü yari
Nuru nefes iman Aliden beri
Hakka doğru giden kervan bizimdir

“DELİ BORAN” derman ister Aliden
HASAN DEDEM Hacı Bektaş Veliden
Demanım Haydardır galübeliden
Sürelim bu demi devran bizimdir.

 


Bulunmaz

Kadir Allah ne acayip kulun var,
Aşığım diyenin hali bulunmaz.
Öğünür meydanda Talibim deyu,
Bir hayır amelde eli bulunmaz.

Meydana gelince beli best dersin,
Helal haram kazandığım has dersin,
Haktan haberim yok cennet istersin,
Pirsiz bu cennetin yolu bulunmaz..

Tazeden kesildim akçayım dersin,
Güzeller elinde bohçayım dersin,
Dört duvarı mamur bahçeyim dersin,
Meyvası yenecek dalı bulunmaz..

Kime sorsam Hakkın, yariyim diyor,
Lokmanım yareni, sorayim diyor,
Her çiçek toplayan arıyım diyor,
Boş kalmış kovanı balı bulunmaz..

“DERVİŞ ALİM” Hakkın binasın yıkma,
Kulda kusur çoktur, kusura bakma,
Ali ismi çoktur hep delip takma,Benim aradığım Ali bulunmaz..

 


Gör

Akça kuğum sen mi geldin göllere
Arif ol kendini bildirmeyi gör.
Avcının dilinde güllerin namı
Sakın ol tellerin yoldurmayı gör.

Sinemin başını yareli gördüm
Bir dost yareledi birde sen vurdun
Eşindenmi ayrıldın ya nerden geldin
Derdini dertsize bildirmeyi gör.

Derdin var isede bilene bildir
Güle har düşürmek bir müşkül haldir
Kızılırmak dosta bir doğru yoldur
Karış ummanlara gel durmayı gör.

İptida Muhammed Deveyi boyla
İn koyun babayı ziyaret eyle
Bildir ahvalini halini söyle
Gerçeğin nefesin öldürmeyi gör.

Der “BUDALAM” böyle imiş yazılar
Sinesinde yarası olan sızılar
Aşık olan maşukunu arzular
Terk edip adeti kaldırmayı gör.

 


Şen kuğu

Şol Denek dağının baharı yazı
Ötüşüp geliyor turnası kazı
Ne yaman ağlattı şu edna bizi
Biz ağlatır kendi güler şen kuğu

Konacağım yerde ekin bitirsin
Gideceğin belin karı sökülsün
Akça kuğum sende akıl yüküsün
Irakkaya giden beyler vardı mı

Edna beyim kimler konsun yurduna
Dayanılmaz ateşine virdine
Hasan Dedem yardım eyle derdime
Irakkaya giden beyler vardı mı.

Budalam’da bu fermanı yazınca
Gayip erenleri atıyor kanca
Ayrılığı dersen ağıdan anca
Ayrılığa dayanamam şen kuğu.

 


Ola

Gaziler Hasan Dedemin
Meydanı döşeli m- ola
Meleşir gelir kuzusu
Koyunu koşalı m- ola.

Aşağı ovada bağı
Elinde sancağı tuğu
Söylesinde Denek dağı
Mor menevseli mi ola.

Kevserinden suyun içer
Odasına konan göçer
Kurban kesip ekmek saçar
Göynü çar köseli m- ola

Aptalının Dervişinin
Gitmez coşu cümbüşünün
Konusunun komşusunun
Beyli paşalı m- ola

Talip olan eşik bekler.
Eşikte hak vardır Haklar
Hüseynim der bu emekler
Varır Hakka ulaşır mı ola

 


Dedemin

Keskin illerinde Denek Dağında
Mekanım gördüm Hasan Dedemin
Tekkesi türbesi Hazır yanında
Kandilleri yanar Hasan Dedemin

Kalkar senin Dervişlerin boşanır
Tekkeni, türbeni gören Ruşenir
Şah Otman Babadan kuşak kuşanır
Tacı ordan gelir Hasan Dedemin

Hüseynim iraktan gördü zar etti
Erişip kırkların semahın tuttu
Doksan bir kelam bildi hatm-etti
Dört kitaptan ilmi Hasan Dedemin

 


Hasan Dede

Medet mürüvvet kapına geldim
Muradım, maksudum ver Hasan Dede
Ulu dergahına yüzümü sürdüm
Evladı Rusülsun nur Hasan Dede.

Ziyaretim bu üç oldu köyüne
İkrar ile, imanım var soyuna
Yüzsüre gelmişim haki payine
Yareme merhemin sür Hasan Dede

Dillerde söylenir şöhretin şanın
Bir Veliyullahsın boldur ihsanın
Belli mucizatın çoktur nişanın
Tarihlerde ismin var Hasan Dede

Horasandan sökün ettin Uruma
Yalvarırım Hacı Bektaş pirime
Kul beşerdir bakma günahlarıma
Kalma kusurlara nur Hasan Dede

“VEYSELİ” söyleten senin himmetin
On sekiz bin alem ediyor metin
Sevenlerden esirgeme Rahmetin
İmamlar aşkına ver Hasan Dede

 


Hasan Dede

Kainatı Hatmeylemiş
Ehli haldir Hasan Dede.
Erenlerin Kovanında
Olmuş baldır Hasan Dede.

Gülleri var bahçesinde
Bülbür öter hak sesinde
Kevser akar nefesinde.
Sönmez aşktır Hasan Dede.

Hü çekerek Hakka ermiş
Uzağ yakında görmüş
Canı cananına vermiş
Bir Sultandır Hasan Dede.

Fanilikle güreşmiştir
Ölmezliğe ulaşmıştır.
Aşık sehrini dolaşmıştır
Başa tacdır Hasan Dede.

Muhammed, Ali izinde
Hakkı söyler her sözünde
Fakir “RIZANIN” özünde
Piru paktır Hasan Dede.

 


Kendini bil

Senin ilacın sende olduğu halde, bilmiyorsun. İlletinde yine sende olduğu halde görmüyorsun. Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki büyük alem sende saklıdır bilmiyorsun..
Sen öyle apacık bir kitapsınki, gizli olan şeyler o kitabın harfleriyle meydana çıkar, okunur.
Sen vücutsun senin harice ihtiyacın yok. Sende mevcut olan şeyler kitaba gelmez. Kainat kitabında yazılı olan şeylerin hepisi senden çıkmıştır.

 


 

 

 

 

 

 

Değildir

Dervişlik hırkada, tacda değildir
Hararet nardadır sacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüsde, Mekkede, Hacda değildir.

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmessin korkma
Aşığı kurt yemez ucda değildir.

Hacı Bektaşı Veli.

 


Seni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurem
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür
Aşk denize daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabında içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sultanım başım tacısın
Aşıkların muhtacısın
Benim canım miracısın
Bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldürseler
Külum göğe savursalar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Bir kaç köşkle bir kaç huri
İsteyene ver sen anı
Bana seni gerek seni

“YUNUS” durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda marsudum
Bana seni gerek seni.

 


Aşk olsun

Vücudum şehrini seyran eyledim
Didar ile muhabbete aşk olsun.
Heman bir nesnede kaldı nazarım
Didar ile muhabbete aşk olsun

Aşkın cüş eyledi geçtim serimden
Gün beğun artıyor aşkım nurundan
Hayır gülbenk aldım gani pirimden
Didar ile muhabbete aşk olsun.

Kudret kandilinden attı taneyi
İndi levh üzerine kurdu binayı
Cümbüşe getiren çarhı fenayı
Didar ile muhabbete aşk olsun.

Fil yükün yükleme karınca çekmez
Türlü reyhan çoktur gül gibi kokmaz
Dünya malın verse bize gerekmez
Didar ile muhabbete aşk olsun.

Hakla olur aşıkların her işi
Hakir görme bunda fakir dervişi
Pirim “HATAYİ”dir cümlenin başı
Didar ile muhabbete aşk olsun.

 


Olursa

Temennaya geldim erenler size
Temenna edeyim destur olursa
Mürvet kapıların bağlama bize
İçeri gireyim destur olursa

Pirim deyu divanına geçeyim
Destinizden abu hayat içeyim
İzniniz olursa ağzım açayım
Bir mana söyleyim destur olursa

Talip günahlardır pir meydanında
Zülfikar   oynuyor durmaz kınında
Rehberin önünde er duvanında
Kemerbest olayım destur olursa

Rehbere bağlıdır Talibin başı
Durmadan akıyor didemin yaşı
Arafat dağında ismail koçu
Erkana düşeyim destur olursa

“PİR SULTAN APTALIM” der güzel sahım
Günahlıyım arşa akıyor ahım
Pire kurban olsun bu tatlı canını
Tercüman olayım destur olursa.

 


Nasihat

Sana bir nasihatım var,
Gel yanıma hele kardeş,
Uzakta arayıp gezme,
Gitme elden, ele kardeş..

Yarar isen dosta yara,
Bulasın derdine çare,
Her suyun gecidin ara,
Gitmeyesin sele kardeş..

Dinle okunan fermanı,
Bulasın derde dermanı,
Terse savurma harmanı,
Tane gider yele kardeş..

Harama sunma elini,
Kötüden sakın belini,
Bazen hıfzeyle dilini,
Dilden gelir bela kardeş..

Bu bendimiz Bektaşiye,
Sırrını açma naşiye,
Uyma hal bilmez kişiye,
Taş getirir yola kardeş..

İman eyle kıraate,
Düşmiyesin siyasete,
Karga isen necasete,
Arı isen bala kardeş..

“KATİBİM” geldim cihane,
Çok şükür olsun süphane,
Halin arzeyle Sultane,
Minnet etme kula kardeş..

 


Tarihi bir vesika

Katip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinin 644 üncü safyfasında Hicri 1145 de Hasan Dede Köyü hakkında şunlar yazılıdır.

“Çukurcak Engürü’den bir merhale Şarkda Kasabasız bir kazadır Alma dağı bunun yaylağıdır. Bir ruh’u bülend ve hoş abu yaylakları ve çam ve ardıç ve sair esnaf, escara müstemil bir meşhur dağdır. Yörükan Ankara’da Livai Ankara’da sakin Yörükane müteallik bir kazadır. Kadıları şehirden şehire gezip maslahatların görür. Mahsus yeri yoktur. Haymana Alma dağı zeylinde çukurcak bunun şimalinde Engürü’nün nahyesi ve havassı hümayundandır. Kurası mamur ve halkı mizyaf ve müsafir dostlardır. Bir ucu ta Turgut eline ulaşır. Ve bu nahyede bir germabei Hüdayi vardır ki balçıgına marazlı girip şifa bulur. Bu nahye halkı ekser atlar ve develer beslerler ki alası bunda bulunur” denmektedir.

Ayrıca Ekim ve Eylül 1954 tarihli 236, 237 sayılı Türk Yurdu Mecmuasında Enver Behnan Şapolyo “Ankara Beydili Aşireti ve Şair Hasan Dede başlıkları altında Hasan Dede ve Hasan Dede Köyü ile ilgili tetkiklerini neşretmiş ve birinci Kanun 1937 tarihli 58 sayılı ÜLKÜ dergisinde de Naci Kum XVII” Asır Halk şairlerinden Budala hakkında notlar başlığı altındaki incelemesinde Hasan Dede’ye mühim yer vermiştir.

Kahramanlığı, Cengaverliği ve Aşıklığı ile gönülleri fethetmiş bulunan atların ve develerin en alasını bulunduran Hasan Dede hakkında daha bir çok eserlerde kayıtlar mevcuttur. Biz bunlardan birini buraya aldık.

 


 

 


 

 

Zevkim, neş’em varlığım,
Ahdim ile ikrarımdır.
Her işimde, öz nefsime,
Hakim olan vicdanımdır.